Elif Şafak - Yazar ve şairler ve mustarip oldukları dertler
08.02.13
Bu hafta, malum, kültürel ve
sosyal tarihimizde derin izler bırakan kimi yazarlarımızın ve şairlerimizin
bilinmeyen mektupları gündemdeydi. Bu ilginç konu tartışıldı, yazıldı, merak
uyandırdı. Bu arada tesadüfen bizde pek duyulmayan bir yazı çıktı the Wall
Street Journal'da. Avrupa'da ve Amerika'da tarih boyunca ses getirmiş kimi
edebiyatçıların saklı hastalıklarına dair. Aslında her şey Huffington Post'ta
Doktor Ross imzalı çarpıcı bir makalenin yayınlanmasıyla gelişti.
"Yazarlar ve fiziksel/zihinsel hastalıkları" üzerine. Ben kendimi
zaten oldum olası ne "normal" ne "dengeli" kabul ettiğim için
ilgiyle ve sükûnetle okudum yazar çizer taifesinin hangi dertlerden mustarip
olduğunu. Durum vahim!
Verileri yan yana getirince anlaşılıyor ki edebiyat âleminde en yaygın sorun
"mutsuz çocukluk". Bilhassa romancılar/şairler arasında, yeryüzündeki
ilk senelerini mutlu mesut, şen şakrak, dolu dolu severek ve sevilerek geçiren
birine rastlamak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Vardır muhakkak bir
yerlerde ama gel de bul bulabilirsen! Jonathan Swift, Lord Byron, Samuel
Coleridge, William Butler Yeats, Herman Melville, Bronte kardeşler, sevgili
Virginia Woolf... Listenin başlarında olmak üzere, nicesinin çocukluk seneleri
parçalı bulutlu ve bol türbülanslı geçmiş. Güneş ara ara başını çıkarmış, o
kadar. Dickens'ın babası habire ya borçlarla ya yoksullukla boğuşmuş. Orwell
ise yatılı okullarda mutsuz olmuş, yalnız kalmış.
Dr. Ross soruyor: "Bedbaht çocukluk ile yaratıcılık arasında bir ilişki
var mı?" Eğer söz konusu kişi zaten yetenekli, dayanıklı ve duyarlı ise
böyle bir bağ kurulabileceğini iddia ediyor. Yani arızalarımız ve yara
berelerimiz, direnirsek şayet, hayal gücümüzü geliştiriyor. Bu işin insana umut
veren yanı! Bir de moral bozan kısmı var. "Mood disorders", yani
psikolojik iniş çıkışlar da çoğalabiliyor. Bunlar roman, hikâye ve şiir
yazarken belki işe yarıyor ama edebiyatçıların yakın çevrelerindeki insanlar
için hayli külfetli, yorucu olsa gerek. Yani yazar olmak hadi neyse ama
"yazar sevgilisi" yahut "yazar eşi" olmak, zor zanaat!
Sadece ruhsal değil, fiziksel sorunları da fazla kalem erbabının. Shakespeare
ile başlayalım... İngiliz ve dünya edebiyatının en meşhur sesinin, yüzyıllar
boyunca insanlığa aman vermeyen bir hastalıktan mustarip olduğu tahmin
ediliyor: Frengi. Bu rahatsızlığın verdiği sinir nöbetlerinin ve hezeyanların
yazısına, üslubuna etki ettiği de düşünülüyor.
Bronte kardesler tüberkülozdan çekmiş. Üstelik altısı birden. Aynı hastalığa
yakalananlar arasında George Orwell de var. Jack London ise ülser hastası.
Bununla bitmiyor şikâyetleri. Karizmatik, yakışıklı ve intihara meyyal yazarın
o kadar çok rahatsızlığı var ki kırkına geldiğinde ayaklı bir enkaz gibi
görünüyor. Alkole bağımlı; kendi kendini tedavi etmeye kalkıyor, ne var ki ilaç
yerine morfin, bazen eroin kullanarak. Genç yaşta aşırı morfin yüzünden oluyor
sonu.
Herman Melville ise bipolar. Onu seven insanların burnundan getiriyor. Aynı
beter huy Ernest Hemingway'de de var. James Joyce alkolik. İçmeden yazmakta
zorlanıyor. İki kadının hayatını mahvettiğini söylüyor. Faulkner de iflah olmaz
müptelalardan. Biricik Sylvia Plath ise malum, bipolar. Fransız yazar Guy de Maupassant, 1892 Ocak ayının ilk günlerinde intihara
kalkışıyor. Herkes yeni yılı kutlarken o kendine ve kaderine bir son vermeyi
deniyor. Yeni bir delilik nöbetinden kurtulmak için. Tedaviye alınıyor, bir
seneye yakın klinikte kalıyor. Onun da frengiden kaynaklı bir sinirsel
hastalıktan vefat ettiği tahmin ediliyor. Maupassant bu açıdan önemli bir isim,
zira deliliği hem yaşayan hem yazanlardan. Edgar Allen Poe, Gogol, Tolstoy ve
özgürlükçü, muhalif ama bir o kadar sorunlu Jack Kerouac... Yazarlar ve ruhsal
rahatsızlıklar listesi hayli kabarık.
Bizde de çok malzeme var şüphesiz. Suçlamadan, yermeden bakabilirsek şayet.
Nâzım Hikmet'ten öğrenmedik mi "angina pectoris"in ne demek olduğunu?
Sorunlu bir çocukluk geçiren ve hatta yakın çevresine "Bende her türlü
hastalık mevcut" diyen Peyami Safa... Guatr ve şekerden mustarip ve
tedaviye direnen Tevfik Fikret. İntihar eden ve hayattan ölüme geçişi son ana
kadar kaydeden Beşir Fuad...
Bazen düşünüyorum. Tarafsız ve dengeli yaklaşabilen bir terapist veya
psikiyatr, Osmanlı'dan bu yana edebiyat tarihimize yakın gözle baksa, kimbilir
neler neler bulacak... Peki bu arızaların yazımıza, edebiyatımıza etkisi var
mı? İşte o yoruma açık bir soru, apayrı bir bilmece!
|