Elif Şafak - Edebiyat dersleri edebiyattan soğutuyor
21.12.12
BU toprakların yetiştirdiği en büyüleyici seslerden, kıymetli cevherlerden biridir Yunus Emre. Yüzyıllar ötesinden seslenir bize, yüreklerimize. Duyarız hâlâ çağrısını, o insancıl ve merhametli yaklaşımını. Zekidir, özgürdür, bilgedir. İnsana has nice korkuyu, evhamı, arayışı dolaysızca, içtenlikle, duru bir güzellikle anlatır. Okuruz, duyarız, severiz. Peki nedendir, Yunus Emre'nin hepimizin içine işlemiş dizelerinin 10. sınıf Türk Edebiyatı ders kitabında bir kıtasının çıkarılmış olarak okutulması? Talim ve Terbiye Kurulu'nun konuyla ilgili açıklamasını dikkatle okudum. Acaba ben mi bir şey atlıyorum diye birkaç kez dönüp baktım. "Şiirden beklenen kazanımların, söz konusu eksik haliyle de sağlandığı" iddia edilmiş. Böyle bir cümleyi ve ardındaki mantığı anlamakta güçlük çekiyorum. "Şiirden beklenen kazanımlar" ne demek? Bu okuma metodu bize şiirleri istediğimiz gibi kırpma, azaltma, hatta sansürleme hakkı mı veriyor? "Teknik olarak yanlışlık yok" denmiş. Kanımca hem teknik, hem felsefi, hem edebi, hem vicdani açılardan bir yanlışlık var ortada. Bunu kabul etmek ve düzeltmek daha doğru değil mi, yapılan hatada ısrar etmek yerine?
*
Türkiye'nin ifade ve fikir özgürlüğü karnesi zaten kırıklarla dolu. Fikirlere bulaşıcı hastalık muamelesi yapıyoruz. Hani yaklaşırsak üzerimize atlar, bize de geçer zannediyoruz. Yunus'un fikirleri sakıncalı mıdır? "Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni." 13. yüzyıl ortalarında bu sözleri edebiliyordu bir şair, bir mutasavvıf. 21. yüzyıl Türkiye'si daha mı geri? Evrensel Gazetesi haberi manşetten duyurdu. Ardından diğer gazetelerde yer aldı konu ama hâlâ doyurucu bir açıklama yok ortada. Tarihimizi sadece "kahraman ecdadımız" söylemine indirgemek, işimize gelmeyen kelimeleri ayıklamak, fikirleri kapatmak, herkesi birbirine benzetmeye çalışmak, yekpare bir toplum yaratmak son derece tehlikeli, otoriter ve antidemokratik bir yaklaşım. Dünya tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Böyle bir ülke olmak mı istiyoruz? Kuzey Kore de çekilmiş belgeselleri izleyin, tüyleriniz diken diken olur. Her türlü bireyselliği tırpanlamak üzerine kurulu bir sistem. Böyle mi yetişsin gençlerimiz? Yaratıcılıktan, eleştirel düşünceden, bireysellikten uzak?
*
"Eğitim ordusu" lafını oldum olası sevmem. Eğitim ile ordu kelimelerini bağdaştıramam. Öğrenciler asker değildir ki, bir emirle aynı şekilde hareket eden yekpare bir vücut değildir ki. Öğrenci dediğin elbette düşünecek, sorgulayacak, öğretmeninin de ötesine geçecek. Bunu ancak kendine güvenen, demokratik, çoksesli toplumlar başarabilir. Özgüven eksikliği sansürü beraberinde getirir. İşin doğrusu şu ki, edebiyat dersleri edebiyattan, tarih dersleri tarihten, coğrafya dersleri coğrafyadan soğutuyor. Bunun önemli bir sebebi, ders kitaplarının hazırlanma biçimi. Yaratıcılıktan uzak, ezbere dayalı, mekanik bilgileri tekrarlamaktan öteye geçemeyen bir altyapıdan hareket ediyoruz. Öğretmenlerimize çok şey borçluyuz. Bir öğrenci kalkıp da edebiyat derslerinden keyif aldığını söylüyorsa bilin ki muhakkak sıradışı bir öğretmenin emeği vardır orada. Şanslıysanız böyle bir öğretmene denk gelirsiniz. Ama onlardan kaç tane var, varsa bile o öğretmenler teşvik görmeye görmeye seneler içinde nasıl körelir, şevkini yitirir, o ayrı mesele. /haberturk.com/
|