Yasemin Çongar’ın kızı bir gün gazetelerdeki haberleri okuyup okuyup demiş ki: “Anne neden hep geçmişe dair haberler var?”
Çoğu şeyde olduğu gibi, yine en güzel ve en sade teşhisin bir çocuktan gelmesine şaşmamalı.
Türkiye, hiçbir zaman şu ana bakmıyor. Ya geçmişe bakıp hüzünle kızgınlıkla hesap soruyor ya da geleceğe bakıp endişeleniyor. Endişeli modern lafı da buna çok uygun.
Geçmiş, dalıp hüzünlenmek için büyülü bir coğrafya. Bavuluna eski aşk mektupları, pişmanlıklar, unutulmayan laflardan katlayıp koyar, melankolik yolculuklara çıkarsın. Dalları gökyüzünü kaplamış, karanlık, nemli bir orman gibidir.
Bugün bilim bize, hatırladıklarımızın çoğunun, hatırladığımız gibi olmadığını, beynin geçmişi hikayelendirdiğini ve tekrardan yazdığını söylüyor.
Yani aslında anılara pek güvenemeyiz. Onlar elini tutup seyahatlere çıkılacak kadar etten kemikten gerçek değiller, birer hayaletler! ‘Hayalet’ kelimesinin hayal etmekten gelmesi boşa değil. Onlar yoklar aslında.
Onları şu anımızı hikayelendirirken kullanıyoruz. Onlar bizi, kendi hayatımızın yazarı yapıyor. O kadar. Kalbin attığı yer değil. Canlıların yaşadığı o renkli yerlerden hiç değil.
Gelecek desen, sis. Buğu. Pus. Yüzünü ona çevirirsen, Godot’yu bekler gibi beklersin. Gelmek bilmez. Çektikçe gelen bir ip gibi uzun. İpe dizili ipuçları aramaktan bitap düşersin.
Düşüncenle varabildiğin, aklınla hesap edebildiğin yerde durmaz. Kendince şakacı senaryolar peşinde, seninle eğlenir.
Ve ne sen, ne falcılar ne de yıldızlar onunla ilgili hikayeler yazabilirsiniz. Buna izin vermez. Onunla flört etmenin en güzel yolu, hayal etmektir.
Hayal turizmin uçuşlarıyla, bedavaya istediğin kadar gider gelir, havada ona aşk ve dilek mektupları bırakırsın. Bu çok hoşuna gider. Ona bakıp bakıp endişelenmek yerine, hayalini kurmak onu taçlandırır. Hatta bazen tavlar bile.
‘Şu an’, başımıza gelen en renkli, en canlı, en nefes alan, en gerçek ve tek şeydir. Gözümüzü kapadığımızda, kokusunu, sesini, tadını, dokusunu verir.
Bir şey söylersin, cevap verir. Etkisine tepki verirsin. Hareket ettirir. Durup bakamazsın, içinde debelenirsin.
Hayatiyet duygunu ayaklandırır. Hayatın, kendini gösterdiği, senin de kendini göstermeni beklediği tek yerdir.
Olacak olan cek cak’lar, olmuş olan miş muş’lar, olan an’dır.
Gözlerini kapatıp öpebildiğin, yegane kıymetlindir.